23 Ekim 2014

IKINSAKDA TIKANSAKDA ÇIKAN ÖZÜT BİRDİR...İÇİMİZ DIŞIMIZ BU... 17.03.2014 01:39

Memleketimde yangınlar, ciğeri dağlanan analar, babalar ve milyonlar. Sokaklar ağlıyor belki bazen çığlıklarımızla. Ama unutamayız ki unutturmayız ki ve uyandırmalıyız ki. Biz ne vandalız ne de kahraman. Halimiz gayet natürel. Gayet olması gereken. Gayretliyiz çünkü biz direneceğiz. Söndürdüğünüzü sandığınız mumlarla aydınlatacağız kirlettiğiniz dünyamızı. Oksijensiz bıraktığınız sahalarımızda yeniden koşacağız. Kokuşmuş avemelerinizden sıyrılarak. İnadına ağaca inadına insana sarılarak.Ve kalabalıklara karışarak.

Milada az kaldı bak sıcak mı sıcak artık Mayıslar. Baharlar yaz, kışlar sonbahar. Mevsimler değişti. Biz de değişeceğiz. Bu tutarsız istikrarsız yalancı hırsız iktidar her fikir öksüzü her sömürgen gibi kendi kendini yok edecektir. Gelecek çok yakın. Biraz dingin biraz sakin ve sabırlı olmakta yarar var.

Bu yazı kolay çıkmadı araya epey kurabiye ve pasta alarak. Esinlenip beslenerek. 
Unutmadık elbet unutturmayız.

 VE TABİİ Kİ BU MEMLEKETİ SİZE 
YE-DİR-ME-YİZ !


Yitip giden tüm canların anısına...

Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, polis komiseri Mustafa Sarı, polis memuru Ahmet Küçüktağ, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu





Ondördüncüikibin…5 Ocak 2014 14:15


Bu muhteşem illüstrasyon Android Jones' a ait...

Bol fotoğraflı anlatım. Sisli, puslu ve bir o kadar da net. Topyekün bir başkaldırış hakimdi yeter dediğimiz bozuk düzene karşı. Tanımadığımız kalabalıklara sarıldık, tokalaştık, kol kola omuz omuza mücadele edip bir nevi hasret giderdik. Biz, bize de hasret kalmışız. Onu farkettik. Özlediğimiz gerçeklerimize, değerlerimize. İki binin on üçünü, on üçüncü iki bini sıkı sıkıya çiviledik. İrkildik, dirildik, devleştik. Boyun eğmedik. Direndik.

Tepkimizi göstermenin hem bireysel hem toplumsal alt yapıya dayandığını düşünüyorum. Hani babadan oğula gibi hem ailevi hem anenevi. Yayaların taşıtlara yol verdiği bir ülkede bastırılan her türlü duygu bunun cevabı değil mi ? Ne kadar kokuşmuş bir düzen içine hapsedildik? Bu bir gösterge değil mi ? Türkiye genel olarak obezitede listenin hatırı sayılır sıralarında yer alsa da siyasi olarak bir rejime ihtiyacı yok. Uygulanan her diyet metabolizmayı bozar. Bizim sadece sağlıklı beslenmeye ihtiyacımız var. Kitaba bilgiye eğitime ihtiyacımız var. Hala kadınlar ulu orta katlediliyorken bunu söylemek ne kadar güç. Onun için aslında yıllardan beklenilen temenniler yerine yılların içini adam akıllı doldurabileceğimiz sahifeler, izler bırakmaya çalışmak, emek harcamak, mücadele ruhunu bırakmamak, kaderci olmamak, aydınlanmak, aydınlatmak, yılmamak. Çok sebep sayabiliriz beraberce, zorluklar kalem kalem sıralanır memleketimde. Herşey bizim istediğimiz gibi olabilir. Yeter ki SEN SES VER TÜRKİYE ! GERÇEK TÜRKİYE ! Aklını, mantığını kullan. Alışkanlıklarını bırak. Sigarayı alışkanlık için içiyorsan zaten o sigarayı içmiyorsun aslında. Hiçbir şeyin esiri olma. Bu düzen de benzer bir durum değil mi aslında ? Her değişimin bir zorluğu var. Nefes almanın da bir bedeli var. Bedenine, benliğine, kimliğine, aklına, mantığına sahip çık. Haksızlıklara karşı koy.
SEN SEN OL TÜRKİYE ! Gerisini boşver.


Kendi adıma, adımlarım adına, memleketim adına, hedeflerim uğruna maraton bir yıla merhaba...

OCCUPYGEZI DİRENODTÜ 17.10.2013 23:06

MEVZU MAZİ
MAZİ GEZİ
MEVZU GEZİ İSE
DİRENMEK

BAKİ...

·        Ve karşınızda kardeşimin hediye ettiği ve bana ilham veren küpelerim...

BOYUN EĞME 14 Ekim 2013 13:38

Lütfen alıcılarınızın ayarları ile oynamayınız ! Bu yazı fantastik hiciv unsurları taşımaktadır.
  

Korkuyorum...
Akışkan, android kıvamımın sıvılaşacağından korkuyorum. Beni ele geçirmesinden, tembelleştirmesinden korkuyorum. Analog dünya ile android sistem arasında sıkışıp kalmış aslında herşeye vakıf ama kapılmaktan korkan bir kuşağın beni yeniden sarmasından acı vermesinden çok korkuyorum. Fantastik dünyanın analog işletim sistemi ile büyümüş bir nesli olarak yok olmak istemiyorum. Hayıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııır ! Elektromanyetik madde bağımlısı olmak istemiyorum. Mutasyon mu geçiriyoruz yoksa yeniden ? Şu an ki fiziki halimizi evrimleşerek aldık, başımızı yerden kaç milyon yıl sonra kaldırdık, süründük, yüzdük vesaire derken başımız yeniden öne eğilmemeli. Kaldır başını çek yüzünden peçeni ey karanlık !

Ve

BOYUN EĞME !

Hande tesadüfleri sever be ! 20.08.2013 14:23

Bugünkü gazetenin son sayfalarına ufak ufak yanaşıp futbol saflarına doğru geçince hani şu Konyaspor- Fenerbahçe maçındaki sosyal medyanın da bir o yana bir bu yana sallandığı marka yazılımı ile R4BIA ve Emre' nin de barnağını basarak ölümsüzleştirdiği hareketi filan düşünürken uleyn dedim şöyle babasından örneğin komünist bir futbolcu var mıdır ? Futbol da daha çok cemaat ve muhafazakar görüşe sahip elemanlar top peşinde koşturuyor malum. Pek ideolojik bir yaklaşım da beklemiyorum ya sözüm meclisten dışarı.. Neyse sonra dedim severek takip ettiğim dünkü yarım kalan soL gazetesinin sayfalarına geçeyim malum ancak okuyabiliyorsunuz sindire sindire ( ! ) anam bir de ne göreyim ? Tarihte Bu Hafta bölümü !!! Ve Eyyyy hayat ! Seviyorum bu tesadüflerini çok hem de pek çok...Sen öğrenmek istedikten sonra o kadar çok bilgi var ki etrafında uçuşan. Yakalamak değil mi farkındalığı arttıran ve önemli olan...

Ne var dı peki Tarihte Bu hafta' da ? Elbette sorumun cevabı. METİN KURT. Kimdir Metin Kurt ?
Metin Kurt, 15 Mart 1948' de İstanbul'da doğdu. ilk profesyonel transferi için İzmir' in Altay takımıyla anlaştı. Ardından PTT' de, sonra ise yıldızlaşacağı Galatasaray'da ve Milli Takım'da futbol oynadı. Emek sömürüsüne karşı "Futbolcu sendikası" fikrini ortaya atan Kurt, takımdan "aforoz" edildi. 1976'da Galatasaray'dayken Türkiye Kupası finalini oynamaya hak kazanınca, vaat edilen 10bin lira primin ödenmemesi üzerine Türk futbol tarihindeki ilk grevini başlattı.1981'de Sportmence dergisini çıkardı. Endüstriyel futbola karşı emek ve hak mücadelesini pes etmeden sürdüren kurt, 2010 yılında Spor Emek-Sen i kurdu.12 Haziran 2011 seçimlerinde TKP' den milletvekili adayı oldu. 24 Ağustos 2012' de, kalp yetmezliği sebebiyle hayata gözlerini yumdu. Ve sorumun cevabı burada verilmiş oldu. Böylece futbolun deyimi yerindeyse sol açığı sevgili Metin Kurt' u ve bir spor emekçisinin haklı mücadelesini, ideolojisini de kısacada olsa anlama fırsatımız oldu. Keşke bu mücadelesi örnek alınabilseymiş birçok sporcu tarafından. Bir sporcunun zeki, çevik, ahlaklı ama tarihini de bileni makbul olmalı kanaatindeyim.


Gelelim barnağa !
Ben tüm spekülasyonlara bir son vermek ve orta yolu bulmak adına orta parmağı öneriyorum.


Saygı, sevgi, esenlik dileklerimle...

BİR NEFESTE SİLİVRİ … 07 Ağustos 2013 03:33





Tarih:
2013, 5 Ağustos.
Günlerden
Ergenekon.
YER:
Silivri.
Yandı
Silivri.
Ciğerler, 
Yandı. 
Polis,
Jandarma, 
Çevik,
Yine orantısız güç kullandı.
Hem de  hedef kitle
45+ üstüne
Çekilen duman ise
Sigaraların en serti idi.
Fişeklerin tutuşturduğu
Tabiat ile birleşti.
Zehirledi.
Gökyüzü kirlendi.
Sis hiç bitmedi.
Daha duruşma başlamadan
Kararlar açıklandı
Sonuç: Sonsuzluk.
Ağırlaştırılmış müebbet
Bre hey müebbet !
Ey memleketim ! 
Ey halk !
Uyuma !
Nasıl bir tezgah içerisindesin ?
Unutma !
Gençlerdi
Ve direndi
İnadına,
Gururla,
Onurla,
Omuz omuza.
Sislerin içinde
Bitiverdi
Bir nefeste
Silivri

* Ve bu daha başlangıç mücadeleye devam !

SEELİVRİ - TEKİL/MÜSTAKİL HAREKETİM 03 Ağustos 2013 18:28




Tamamen hür irademle, beni kimse zorlamadan, herhangi bir parti / dernek üyesi olmadan, gaza / göze gelmeden gidiyorum. Çünkü orada olmak istiyorum. Zincirlenmiş, hapsolmuş fikirlere bir nebze olsun destek olmak için gidiyorum. Sonuç ne olur bilemiyorum ?

Fırından; duruşma öncesi sıcak mı sıcak çıkan, kesik mi kesik aktarılan, yusuf mu yusuf kokan ve kuyruklarından korkan bir iktidarın; tutuklu yakınlarının bile alınmadığı onu bırak basının alınmadığı saçma sapan bir uygulama ile planladıkları şekilde bizleri orada hazır bekleyen ileri demokrasinin emir eri kahraman güvenlik birimleri ile bakalım nasıl bir doğaçlama sergileyeceğiz. Gazeteci,  H.A.M (Hüseyin Avni Mutlu)' a soru soruyor, H.A.M hep aynı cevabı veriyor. Nasıl bir paranoya sarmış etraflarını ve nasıl bir kaygı küpü ? İnanılmaz. Bu kaygıyı, paranoyaya çevirip bu fikirle kendilerini tahrik edip mahkeme salonuna izleyici alınmayacağını söyledikleri halde orada bulunan insanlara müdahale edileceği sinyalini her soruya aynı şekilde defalarca cevap vererek takılmış plak gibi afkurarak yineliyor. Sağında bir çapkın solunda ise bir cenderme. Çapkın' a da Cendermeye de cevap hakkı tanıyor. Tüm İngiliz zerafeti ile -Var mı ekleyeceğiniz ? -Yohtur lordum ! ve açıklamayı adlarının akı, berisindeki ter ile kapatıyor. Sevimli, ayrılmaz üçlü. Bu arada son gelişme bazı valiler merkeze bazıları da yenilenerek değişti. Bizim vilayet, bir Ankara bir de İzmir' de sıkıntı yok HAMdolsun. İyi çalışıyor tam not alıyor ne de olsa !


Geri kalır mı ? Arınç'ta uyarıyor. Basıncı dayıyor. Siz bence ne saklandığınız kürsüden ne de Silivri' den suyunuzu, gazınızı, bulutunuzu salmayın üzerimize...Yok içimizde ne bir korku ne de bir endişe. Biz savaşmaya gitmiyoruz. Neyse yolumuz açık ve selam olsun şimdiden SİLİVRİ' ye...Sonrasında görüşmek üzere gözlemler ve izlenimlerle !

ONUR HAFTASI 02 Temmuz 2013 03:37



Wauvvv!

Sanki yeryüzündeki bütüün faylar aynı anda çatlayarak kırılmış ama sonuçlarından yıkımlar değil tamamen yeni enerjiler çıkmış, çok şiddetli bir deprem olmuş gibi.

Sislerin içinde de her zaman rengarenk olan, her türlü haksızlığın karşısında olan karnaval tadında bir topluluktan bahsediyorum şimdi de .Selam olsun tüm LGBT' lere. Bir hetero olarak dövizimle bende oradaydım. Nerede ? Bu yıl 21.cisi düzenlenen LGBT Onur Yürüyüşü' nde. Bende gökkuşağının bir parçası değil miyim? Eşitlik, özgürlük, yaşama hakkı, açıkcası genelleyeyim fuck the system için oradaydım. Sesimle, ayaklarımla, dövizimle oradaydım. Özgürlükleri kısıtlanmış ve hapsedilmiş gerçeklerinde yaşamaya çalışanlar için oradaydım. Gezi için, Lice için oradaydım. Bakın farkında mısınız ? Çığ gibi büyüyoruz. Hep bir elden. Mütemadiyen. Daha da büyüyeceğiz.

Bereket bu iktidar çok malzeme veriyor da bu fayları kırarak bizi daha da yakınlaştırıyor. Ama artık sevişme, tanışma zamanımız doluyor. Eyleme geçmek lüzumlu.

Neyse dönelim yürüyüşe. Tahminlere göre Gezi ruhu ile de birleşince 40.000' lere varmışız. Süper. Onların hakları için verdikleri mücadele yeni değil tabii yıllardır sürüyor. Ve müthiş bir direniş gösteriyorlar. Bu ülkede; kadın, erkek, çocuk, genç, ağaç, çöp, yol, deniz olmak ne kadar zor; lezbiyen, transeksüel, biseksüel, gay olmak bir o kadar daha zor. Devrim hepimizin devrimi olur. Bu yol hepimizin yoludur. Onlar cinsel tercihlerine yapılan her türlü baskı, yasak aslında homofobik transfobik olan her türlü yaklaşıma karşılar. Gezi ve beraberinde yaşadığımız tüm sürecin müsebbibinin, şu an uyguladığı tavırdan hiçbir farkı yoktur bu durumun. Çünkü yukarıda altı çizili iki yaklaşım, bu baskıyı ve şiddeti genele uygulayan faşist düzenin ta kendisidir.

Beni ötekileştirme !
Beni kategorize etme !
Benle oynama !

Yaftayı yapıştırıp
Bana isim koyma !

( Her ne kadar Sezen ile hoşlaşmasam da ! )

Hürmetler

-Gördüğünüz gibi uyuyama halim baki...

Haydi yoldaşlar haydi 27 Haziran 2013 22:57


Algılar değişecek. Bakış açıları değişecek. Tutumlar değişecek. Ve bizi bekleyen yepyeni bir gelecek. Bekleyişimiz sakin ve kendimizden emin. Umudunuzu sakın ola ki yitirmeden. Ben inanıyorum ki ve  inanmak istiyorum ki geleceği biz çizeceğiz. Biz yazacağız. Ve bizler yaşatacağız. Kafamız yorgun, evet ama bu bizim geleceğimiz. Bunun en hal çaresi de okumak, dinlemek, anlamak, algıları açmak, paylaşmak ve tabii ki örgütlenmek. Biz öteki değiliz. Çemberin tam da göbeğindeyiz. Yılmadan, usanmadan direneceğiz.

Sebep sonuç ilişkilerini değerlendirip; memleket olarak her ne kadar zorluklar içerisinde yaşamaya çalışsak da elimizden geldiğince birleşmeliyiz. Zaman akıyor. Aynı hataları yapmayalım. Uyanık ve ayık olalım. Çevremizi uyaralım. Bilinçlendirelim. Bunun bir propaganda olmadığını empati ile izah edelim. Lütfen yaşanan hiçbir şeyi unutmayalım. Unutturmayalım. Deniz' leri tarihe gömen nice geçmişimiz var. Alışkanlıklarımızı ve hizmete karşı oy anlayışını artık bir kenara bırakalım. Döşediği rayları öven bir iktidar ancak somut bir görgüsüzlük örneğidir benim için. Zira bu da içinde bulunduğumuz yüzyıl  için gayet muhtemel bir hizmettir.


Değişen sadece geleceğimiz, beklentilerimiz, umutlarımız değil elbette. Bir de acılarımıza acı katan, halkın yanında değil karşısında olan polis gerçeği var. Ey polis ! Hazırlıklı ol. Yeni nesil de seni, öfkenin esiri, emirin eri olduğun için ne yazık ki sevmeyecek. Katil mührün de pek kolay silinmeyecek. Ve ne yazık ki sandık başında görevli, mükerrer oy kullanmış polis memurlarının, bu süreçte halka uyguladığı orantısız gücü ve vahşeti görmezden gelerek kahraman ilan eden bir iktidarın tutumunu doğal karşılamalıyız. Malum potansiyel oy kaygısı.! İktidarın iç savaş ve gelecek telaşı korku ile birleşince zaman içerisinde tayyipolis savunma anlamında daha da güçlenecek. Son olarak açılım meselesinde de iktidar kendi açtığı kuyuya düşecek gibi gözüküyor.

Giriş Gelişme Sonuç ve Gelecek 19 Haziran 2013 02:25

Fotoğraf: Ertuğrul İsmet Örs
Benim bir ülkem var. 
Adı Türkiye.

Artık eskisinden daha yüksek çıkan sesleri, cesur gençleri ve kadınları var. Esip kükreyen bir diktatörü var. Diktatörün var olduğunu söylediği ileri demokrasi (!) ve maalesef ileri demokrasinin emir eri polisleri var.  Ona karşı dimdik duran, gaza, jopa, sopaya, tekmeye,suya dayanan bağışıklık  sistemi gelişen, binleri, milyonları var... Dayanmak; bedenimizde ki açılan yaralara, kafamızda gözümüzde kalan deliklere, soluduğumuz zehirlere, bozuk psikolojiye merhem olamıyor. Gidenleri ise geri getirmiyor. 

Kafamız karışık mı biraz ? Bir iki fidan, sosyal medya ve bir girişim ile milyonlar mı ?. Sokak savaşlarına dönüşen, taksim taksim bölünmüş bir Türkiye mi var ortada ?. Bunda diktanın elbette yadsınamaz, çok pek çok emeği var. Kendisine sizlerin huzurunda şahsım adına aşağıdaki maddeleri gerekçe göstererek;

İnsanları sosyalleştirip sokaklara çıkardığı için,

Dizilerden, geyiklerden kafamızı kaldırmamıza fırsat verdiği için,

Bir futbol taraftarının sadece topa bağımlı değil toplulukları ayağa kaldırarak öncülük edebileceğini hem bana hem de bir çok kadına göstererek sempati yarattığı için, 

Parkalı döneme hevesli, Deniz' lere aç, yumruğunu özgürce kaldırabilen, aslında imkanı bol ama kafesteki bir kuşağı, modern zamanlarda tekrar yeşerttiği için;  

At gözlüklerimizi çıkarttırıp, deniz gözlüğü modasına öncülük ettiği için, 

Kırmızısı, Siyahı, Talcidi, Duranı, Çıplağı, Hackerı, Maskı, Çarşıyı literatüre kattığı için, 

Topluluk içerisinde tek başına, başlı başına bir çığlık olmanın hazzını yaşattığı için, 

Memleket duygularımızı kendimizi tam da azınlık hissediyorken yeniden kazandırdığı için, 

Yazılı, görsel, işitsel  her türlü sanata ilham kaynağı olduğu için,

Acundan firar edip başka bir adaya gitmeden gerçek survivor deneyimi yaşattığı için,

Dilimizin bağını çözdüğü için, 

Sesimizin desibelini açtığı için,

Ötekileştirdiği, yalnızlaştırdığı, sesini kıstığı halkın kalabalık özlemini giderdiği için

minnettarım...



Önyargısız olmayı öğrenelim, fikirlerimizi özgürce paylaşalım, bizimle aynı görüşten olmayan insanları da anlamaya çalışalım. İlla ki eylemleneceğiz diye olaylara ekşi tat vermeyelim. Yani bilinçlenelim. Eğitelim kendimizi. Bunun üniversite ile bir ilgisi yok. Deneyim elde edelim. Gözümüzü kulağımızı açalım. Okuyalım, yazalım. Bir reşit gibi davranıp oy kullanalım. Oylarımıza sahip çıkalım. 

Bakın ! Ya da şöyle yapalım. Herşeyi bir kenarda tutalım. Metrodan inenlere öncelik vermekle başlayalım mesela. Çocuklara hayvan sevgisini hayvanları anlatalım. Nerelerde hata yaptığımıza ya da nelerin yanlış olduğuna bakalım. Önce ebeveyn olarak bizler bu adımları atalım. Çevre, trafik, teknik, estetik, sistematik ve pratik bilinci arttıralım. Bu dünyaya sahip çıkalım. Gelenekleri yaşatalım. Market kültüründen kısmen uzaklaşalım. Dört bir yanımızı saran, bizi aslında farkında olmadan tembelleştiren, burnumuzu kurutan, nefessiz, oksijensiz AVM 'lerden temizleyelim. 


Güdülmeden, insan olmayı gelin hep birlikte, yeniden öğrenelim 

Evrim için devrim 04 haziran 2013


Ben; 1 Mayıs' 1975' de doğdum.
Ama 31 Mayıs 2013' de bir daha bir daha doğdum.

Çok değişik günler geçiriyor ve bir tarihi hep birlikte yazıyoruz. Güneş doğuyor, batıyor, zaman işliyor. Gün hiç bitmemiş gibi hep yenileniyor hep yenileniyor. Rüyada mıyım ? Değilim. Tamamen içerisindeyim. Bir tarihin tamı tamına orta yerindeyim. Çok sevinçliyim. Bu olay tabiri caiz ise modern zamanların en mi en sokak savaşıdır. Bu, halkın devrimidir. Ne bir parti, ne bir taraftar, ne bir din, ne bir dil, ne bir ırk ne de Kürt bu bayrak altında yaşayan ve bu faşist düzeni kınayan, zulmün farkındalığına geç de olsa varan halkın tümünün ayak sesleridir. Bu ses sadece İstanbul' un değil tüm memleketimindir. Bağımsız başlayan bu hareket, medeniyet çerçevesinde gelişmeli, gitgide büyümelidir. Bir hafta sonu klasiği hiç mi hiç değildir. Bu faşist düzen savrulana devrilene dek devam edecektir. Hükümet çok fazla sayıda hata yapmıştır. Zaaflarını bir bir açığa çıkarmıştır. Bu halk artık koyun değildir. Siz başkalaşan hükümet yetkilileri ! Merak ediyorum bende herkes gibi. Acaba bir kadın bir anne olarak eşleriniz bu duruma nasıl göz yumabildi. Vicdanınız nasıl elveriyor. Zira ebeveynsiniz.
Elbette kendi görüşleriniz doğrultusunda yetiştirdiğiniz evlatlarınız var. Bu evlatlar anlaşılabilir bir şekilde kendi genetiğinize uygun ancak nasıl da garip bir ahlak çerçevesinde yetişip ergenleşti. İşte bu hiç anlaşılabilir bir durum değildir. Pekala sadece inançlı olmanız yeterli değildir. İnançlarınızı ticari amaçlar uğruna kullanarak, kul hakkı yiyerek, maddi manevi bu halka her anlamda sürü muamelesi yaparak sessiz kalacağımızı düşünmeniz ve bu durumdan faydalanmanız artık sözkonusu değildir. Birlikten kuvvet doğar. İnanın bu kadar çığlığa bir başka hükümet çoktan harakiri yapmış ya da istifa ederek en azından gururunu onurunu kurtarmıştı. Ama önemli değil eğer kalıp savaşmak isterseniz bizler buradayız. Sizi aratmayan çevik tomalarınız ile tatlı tatlı çarpışırız. Bu kısa tatilde epey düşünme fırsatınız olacaktır. Akabinde ana akım medya yasaklı olduğu için orada dünya basınından artık ülkenizi izlersiniz. Ortadoğu, Afrika ve diğer memleketler ile uğraşacağınıza kendi iç düzeninize bakmanız pek yerinde olacaktır.

Daha bitmedi. İnsanlarda yarattığınız biber öncesinden başlayan metan etkisi ne yazık ki kendisini artık fazlası ile gösteriyor ve bütün ifrazatı ile dışarıya akıyor. Böyle olacağından hiç şüpheniz olmamalıydı. Takdir edersiniz ki yeni bir nesil var. Bu direnişte bana ve benim gibi nicelere umut veren. Sandık başında özgür iradeleri ve şu an ki tarihi bilfiil yaşayanlar olarak çok daha sağlıklı bir karar verecek ve hatta sandık başında oylarının arkasında duracak bir nesil. Anlatacak bir hikayeleri bilinçlerinin altında işleyen demirleri var. Artık hiç pas tutmayacak. Apolitize olmayacak. Tarih tekerrür etti arkadaşlar. Milyonlar birbirlerini hep tanıyormuşcasına, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine...

Rahat uyu Nazım !

Selam olsun Silivri selam olsun !

KOLAY MI KALEM KIRMAK


" Az gelişmiş dünya halkları emperyalizme karşı bir savaş verirken gençlik bunun dışında kalamaz. Biz daima ezilenlerden yana çıkmak zorundayız. Eğer bizim kavgamız anti-emperyalist kavganın paralelinde yürümezse, ayaklarımız havada kalır (!) "

19 Kasım 1968 tarihli Türk Solu Dergisi'nin 13.Sayısında, gençliğin anti-emperyalist kavgasını niteliyor Deniz Gezmiş. Ve tarih 6 Mayıs 1972. Bu davaya inanan ve mücadele eden arkadaşları Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan ile beraber idam ediliyor. Dar ağacında fidanlar birer birer devriliyor. Devrimci gençlik nefessiz, soluksuz bırakılıyor.

Malumunuz üzere CKM' de katıldığım etkinlik 10 Haziran 2013 tarihine kadar devam edecek olan " Bir avuçtular, Deniz oldular..." sergisi. Hala görmediyseniz gidin. Hem yazınsal hem de görsel verilerle hafızanızda izler bırakacak bir sergi. Kronolojik tarihe birçok açıdan bakış, Bedri Baykam' ın derin darbeli fırça izleri, gazeteler, şiirler, biyografik bilgilerle epey zaman geçireceğiniz bir etkinlik. Etkilendim elbet. Zaten yabancı olmadığım bir dönemin içinde buluverdim kendimi. Yaşadıklarını yaşamaya çalıştım. Hissettiklerini hissetmeye. Ailelerinin, yakınlarının yerine koydum kendimi. İçim bir daha bir daha yandı. Üzerine B Salonu' ndaki Yoga Academcy' nin düzenlediği " Doğru nefes ve nefes alma teknikleri " pek iyi gitmese de.

Düşünüyorum. Kalem kırmak kolay mı diye?
Hani tekrarlanması temenni edilmeyen bir eylemdi ?
Bunun için mi en son 1984 yılına kadar kırılmaya devam etti?

Kırdığınız her bir kalem saklandığınız kuytularda sizi içten içe kemirmedi mi?

BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM





Küçük Cemal güldürdü onlar gülerken beni de düşündürdü. (!)

Köşkü bayram için ziyaret eden çocuklar 50 TL harçlık ve çikolataları kapmışlar..(Oh..Harcayın güle güle.)  İçlerinden birinin sürçen dili ile basın mensuplarının " Kiminle bayramlaşmaya geldin ? sorusuna " Cumhurbaşkasına " diye yanıt gelmiş.

E şimdi çocuk deyip geçmeyelim. Bazen öyle güzel konuşurlar öyle bir laf ederler ki yere yapışıp kalırsınız. Günden güne başkalaşan memleketimin dilde sürçen Cumhurbaşkası ' da Başkabakanı 'da anlaşılabilir bir durum değil midir ?
                                                                ***
Bir de gündemime aldığım GASRAY Teknik Direktörünün Kasımpaşa maçı sonrası lazer gösterisi vardı. O ne sinyör o ne ifade o ne terim be kardeşim. Benden açıklama beklemeyin konuşacak halde değilim. Şimdi futbol konuşacak durumda değilim. Bu ülkeye neler oluyor ? Bu ülke nereye gidiyor ? Yazıklar olsun. Bunlar vatan evladı değil mi ? 3 puan aldık iyi oynadık demeye utanıyorum. Bilmem ne bilmem ne. Bunlar doğru da beyim ağzına hiç yakışmıyor ki.
                                                                ***
Kendimi şu an FSM' de trafikte ömür geçirirken küfür ediyormuş gibi hissettim. Yitirdim unuttum bir an sakin olmam gerektiğini. Küfür değil de bunlara karşı nasıl kayıtsız kalalım kardeşim. Bunca sayan bunca söven hane var. Gelin de alın bakalım sıkıyorsa. Ha bir de son olarak şu yeni açılan Kartal Metrosunu da denemek istiyorum ancak endişeliyim acaba ellerinde kalır mıyım ?!*

                                           ***
Bugün kocaman bir terkedişi izledim aslında yüksek semalarda. Sıcaklara güney yarımküreye göç eden dev bir kuş sürüsü. Dansları görülmeye değerdi. Kışın da yakın olduğunun göstergesi. Kuşlar da göçtüğüne göre. E sıcak duşlara ufak ufak başladık. Bir pastırma yapar ondan sonra perde kapanır. Bakalım bunca ateşli haneyi kış nasıl örtecek ? Göreceğiz.

Memleketi hep Ayten Alpman sesinden anımsamamak için şarkıda ki tanımlamaları mütemadiyen yaşatmak için duyarlı olun okuyun okuduğunuzu anlayın. Kulaktan dolma bilgilere değil gözünüzün gördüğüne itimat edin. Yaşayın yaşatın.



 SON

yaşasın 1 mayıs !

Yaşasın 1 MAYIS ve 1 MAYIS' ta doğanlar.

Kutlu olsun İşçinin ve Emeğin Bayramı.
Ben bir işçiyim. Anarşist ruhlu bir işçi. Ve işçi çocuğuyum. Ve söz veriyorum hep işçi kalacağım.Vazifem belli. Ekmeğimi taştan çıkarmak. Kudretim ise bileğimin gücünde. Fikrim sadece idealime kul köle. Haksızlık ve sömürüye karşı hayatım boyunca mücadele eden sendikasız bir işçiyim ben. Beni 1 Mayıs'ta mühürleyen anne ve babama sonsuz teşekkürler.

Bacaksız uğurlu gelmiş. Babası memurken işçi mertebesine yükselmiş. Ama yıl 1 Mayıs 1975 imiş. İş işten geçmiş işçi ise şimdi yolundan edilmiş. Zaman akıp giderken yoldan geriye kalan sadece birkaç silinmeyen iz.

Ben; izlerimle, yaşlarımla, yaşadıklarımla, hatalarımla, başarılarımla, vicdanımla, sevgimle, mücadelemle, hiddetimle, yüreğimle, beynimle bugünün içindeyim ta göbeğindeyim.

Hep birlikte daha nice yıllara.
Kalın sağlıcakla.


02 Şubat 2013

KURŞUN


Engin fikirlerimi
Daracık alanlara
Sıkıştırmak farz olmuş

Ben;
Bana mahkumum.

Bir düğüm peydahlanmış geleceğime ki;
Bilinmez ne zaman çözülecek?
Belki de hiç.

Büyülediler beni dostum eminim.
Kurşun döksen bile çözülmez…

HANDE AKAR
6 Kasım 2001-ODA-Saat:10:00

SIR


Yasla sevgilim güzel başını omzuma
Uyuşuk bedenimizle dalalım tatlı rüyalara
Bir bakarsın renklenir dünyamız
Sorular ve düşünceler keşke olmasa
Ve derdimiz; umutlarımızdan başka

Yeterince kirlenmedik mi?
Sevinçlerimizden ödün vermedik mi?
Çoğu zaman bir avuç saplantı uğruna.

Deniz aslında duru bugün
Tıpkı gözlerinde ki ela gibi
Sakin ve dinlendirici
Nedense sakladığın
Saçlarında ki çocuk gibi.

Öyle bir rüzgar esti ki şimdi
Aldı götürdü uzaklara
Sakladı masumiyeti
Ama geri gelmeli
Ve haykırmalı
Çünkü ihtiyacım var
Gözlerindeki buğuya
Saçlarında ki çocuğa
Bilsen de bilmesen de
Yumuşaklığını hissetmek
Avuçlarımda
Kalbim çarpıyor deli gibi
Hiç durmadan
İçimdeki tüm heyecan
Sanki vurdu ayaklarıma
Koşmak istiyorum sana
Dokunmak ve uyumak
Bu keşke anlık bir kıpırtı olsa.

HANDE AKAR
7 Ağustos 1997/ ODA

FÜME


Bir dağın tepesine oturmuşum
Etraf duman
Geniş ağzınla
Sigarasını içermiş gibi
Keyifle tüttürür
Dağ
Hiç durmadan.

Küllerini serper
Eteklerinde
Çiçekler biter.
Aslında içindeki ateş
Farkında değil
Soluk alır
Soluk verir
Derin derin
Üfledikçe
Gökyüzüne
Karışır
Bulut oluverir.

Bir kuş konar
Üflentisine yavaşça
Kuşta duman
Derin mavide

Duman ah çeker
Sessiz sessiz


HANDE AKAR
5 Mayıs 1997-ODA

FİRAR


Yalnızlığın olgunluğundayım şimdi
Saplanmışım bir gerçeğe
Bir de beyaz pencere ki
İçimde biryerlerde.

Koparmışım bahçemden
Koymuşum penceremin önüne
Onun adı gül çiçek
Uçarmış
Gibi.
Sen
Gibi.
Mavi bir gökyüzü
Bir de engin denizlere.
Hepiniz hoş geldiniz bugün
Bahçemdeki derinliğe.

Yalnızlık ise
Şöyle bir görünmüş meğer.

HANDE AKAR-
6 Ağustos 1997- ODA